Arifiye Kız Teknik - Meslek Lisesi 9B, C, D Sınıfları Edebiyat Dersi İçin Yardımcı Kaynak

Sunday, February 27, 2011

Anlatmaya Bağlı Edebî Metin Örneklerini İnceleme - IV

D. MESNEVİ
Her beyti kendi arasında kafiyeli olan nazım şekline mesnevi denir. Mesnevi ilk olarak iran edebiyatında 10. yüzyılda doğmuş, oradan Arap ve Türk edebiyatlarına geçmiştir. Türk edebiyatında bilinen ilk mesnevi ise 11. yüzyılda (Kutadgu Bilig) kaleme alınmıştır.
Mesnevide anlam her beyitte tamamlanır. Bu nedenle beyitler arasında konu birliği vardır. Aruzun daha çok kısa kalıplarıyla yazılır. Her beyit kendi içinde kafiyeli olduğundan (aa, bb, cc, dd...) mesnevi yazmak diğer türlere göre daha kolaydır. Kolay olduğu için de uzun aşk hikâyeleri, dinî ve ahlakî öğretici konular mesnevi şeklinde yazılmıştır.
Mesneviler yazılırken belli bir sıra takip edilir.
Giriş bölümünde sırasıyla Allah'ın birliği (tevhit), Allah'a yakarış (münacat), Hz. Muhammet'e övgü ve eserin niçin yazıldığı (sebeb-i telif ya da sebeb-i terceme) olur. Daha sonra eserin asıl konusuna geçilir. Mesnevilerde asıl konu, bölüm bölüm ve ayrı başlıklar altında (ağaz-ı dâstân, matla-i dâstân) verilir. Şairler anlatımı monotonluktan kurtarmak için yer yer gazeller de söylerler. Bazen kahramanların konuşmalarını gazel şeklinde verirler. Eser "dua" ile biter.
11. yüzyıldan başlayarak değişik konuları işleyen mesneviler, Türk edebiyatında modern öykü ve romanın yerine kullanılmıştır.
Beş mesnevinin bir araya getirilmesiyle oluşan esere hamse denir. Türk edebiyatında hamse geleneğini Ali Şir Nevai başlatmıştır. Taşlıcalı Yahya, Nevizade Atai, Fuzûlî, Hamdullah Hamdi gibi Divan şairleri hamse sahibi sanatçılardır. Baki, Nef'i, Nedim mesnevi türünde eser vermemiştir.

Mesneviler konularına göre:
Aşk mesnevileri (Leyla ve Mecnun, Hüsrev ü Şirin, Vamuk u Azra, Cemşid ü Hurşid, Gül ü Bülbül)
Dini tasavvufi mesneviler (Mevlit, Hüsn ü Aşk, Garipname)
Didaktik mesneviler (Hayrabat, Hayriye, Risaletü'n Nushiyye)
Savaş ve kahramanlık mesnevileri (İskendername)
Bir şehrin güzelliğini konu edinen mesneviler (Şehrengiz -i Bursa, Hubname)
Mizahî mesnevîler (Harname)

Halk hikâyeleri ile mesneviler konuları bakımından benzer özellikler göstermektedir. Halk hikâyeleri nazım-nesir iç içe söylenmeleri ve anonim olmaları bakımından mesnevilerden ayrılır. Çünkü mesneviler şiir şeklinde yazılır. Ayrıca mesnevilerin söyleyeni bellidir.
Masalla mesneviler kahramanlarının olağanüstü nitelikler taşıması bakımından, olayın geçtiği yer ve zamanın belirsizliği bakımından benzerlik gösterir. Masallar düzyazı şeklinde, mesneviler ise şiir şeklinde yazılır. Masallar halkın ortak malıdır. Mesnevilerin ise sanatçısı bellidir.

Örnek - 1

LEYLA VE MECNUN
Asıl ismi Kays olan Mecnûn, Bağdat çevresinde yaşayan bir kabile reisinin oğludur. Leylâ'ya âşık olur. Ancak babası, Leylâ'yı Kays'a vermez. Başkasıyla evlendirir. Kays, aşk acısıyla aklını kaybeder. Bu nedenle ona Mecnûn" (aşk delisi) denir. Babası iyileşmesi için Mecnûn'u Kabe'ye götürür. Fakat Mecnûn, orada, iyileşmek için değil, aşkının ve ıstırabının artması için dua eder. Bu durumda çöllere düşer, vahşi hayvanlarla dost olur. Mecnûn 'u seven Leylâ da aşkının acısına dayanamayarak ölür. Mecnûn, Leylâ'nın ölüm haberini aldıktan sonra daha çok üzülür. Yanık şiirler söyleyerek çöllerde dolaşır. Sonunda, o da acı içinde ölür.
(Aşağıda, Mecnûn'un insanlardan uzaklaşıp ceylanlarla dost oluşunu anlatan beyitleri okuyacaksınız.)

Gördi ki bir avcı dâm kurmış
Damına gazaller yüz urmış


Bir âhu esir-i damı olmış
Kan yaşı kara gözine dolmış


Boynı burulu ayağı bağlu
Şahla gözi nemlü canı dağlu


Ahvâline rahm kıldı Mecnûn
Bakdı ana tökdi eşk-i gülgûn


Gönlüne katı gelüb bu bidâd
Yumşak yumşak dedi ki Sayyâd


Rahm eyle bu müşg-bû gazâle
Rahm etmez mi kişi bu hâle


Sayyâd bu nâ-tüvâne kıyma
Kıl canına rahm câne kıyma


Sayyâd sakın cefâ yamandur
Bilmez misin ki kane kandur


Sayyâd bana bağışla kanın
Yandırma cefâ odına canın


Günümüz Türkçesiyle
Tuzak kurmuş bir avcı gördü
Tuzağına ceylanlar uğramıştı.


Bir ceylan tuzağa tutulmuştu
Kara gözlerine kanlı yaşlar dolmuştu.


Ayakları bağlıydı, boynu burulu,
Şehlâlaşan gözleri nemli, canı yaralıydı.


Mecnûn, ceylanın bu haline acıdı
Ona bakarak gül rengi yaşlar döktü.


Bu zulüm, gönlüne katı geldiği için
Yumuşak yumuşak dedi ki: Avcı!


Bu mis kokulu ceylana acı
İnsan bu hâle acımaz mı?


Avcı, bu zayıf (bu zavallı)ın canına kıyma
(kendi) canına acı ve cana kıyma!


Avcı! Sakın!.. Cefâ fena şeydir
Bilmez misin ki kanın bedeli yine kandır.


Avcı onun kanını bana bağışla
Canını cefâ ateşine yandırma!

Fuzûlî'nin bu uzun mesnevisi, Türk edebiyatında en çok okunan eserlerdendir. Leylâ ve Mecnûn mesnevisinin asıl kaynağı Arap edebiyatıdır. Fuzûlî'den önce pek çok şair tarafından yazılmış olan bu mesnevî, Fuzûlî tarafından çok daha güzel ve orijinal bir tarzda yeniden kaleme alınmıştır. Fuzûli'nin anlatımındaki akıcılık, kullandığı dilin halkın konuşma diline yakın olması, eserinin ününü yaygınlaştırmıştır. Eser, Azeri Türkçesinin söyleyiş özelliklerini taşımaktadır.
Eserde konuların arasına gazeller ve murabbalar yerleştirilmiştir. Eserin baş tarafında nazım-nesir karışık küçük bir ön söz bulunmaktadır.
Fuzûlî, Leylâ ve Mecnûn mesnevisinde tasavvuf bir anlayışla "bir insanın beşerî (mecazî) aşktan ilâhî (hakikî) aşka yükselişini" anlatmış ve böylece Fuzûli, Leylâ ve Mecnûn'un aşkına tasavvufî bir derinlik de kazandırmıştır.
Şiirin dili, devrine göre oldukça yalındır. "Yumşak yumşak dedi ki sayyâd", "Rahm etmez mi kişi bu hâle", "Bilmez misin ki, kana kandur", "Açman ayağun giderse başum" dizelerinde sayyâd, rahm ve hâl kelimeleri dışındaki bütün kelimeler, Türkçe asıllı olup günümüzde de kullanılmaktadır. Metindeki diğer beyitlerde de bu yalın Türkçe söyleyiş görülmektedir.
Şiirin üslûbu da oldukça yalın, içten ve akıcıdır. Yer yer "Bahdı ana tökdi eşk-i gülgûn" (Ona bakıp gül renkli gözyaşı döktü.) "Pâk eyledi bergden dırahtın" (Ağacının yapraklarını temizledi.) dizelerinde olduğu gibi sanatlı ifadeler görülse de, bunlar şiirin yalın ve içten üslûbuna zarar vermemektedir.

Örnek - 2

HARNAME

Kaçar eşek acıyurak canı
Dökilüp yaşı yirine kanı
(Eşek gözyaşı yerine kan dökerek, canı acıyarak kaçmaya başladı.)


Ugrayu geldi pir eşek nâgâh
Sordu hâlini kıldı derd ile âh
(Yolda karşısına ansızın bir ihtiyar eşek çıkıp kendisine durumunu sordu, eşek dert ile bir ah etti.)


Yermürü inleyü didi iy pir
Har-ı rubah bigi pür-tezvîr
(Eşek yalvarıp inleyerek, ey pir, koca tilki gibi kurnaz, hilekar eşek, dedi.)


Bâtıl isteyü hakdan ayıldum
Boynuz umdum kulakdan ayıldum
(Kötü şeyler isteyerek doğru yoldan ayrıldım, boynuz isterken kulaklarımdan da oldum.)


Benem ol gam yükindeki har-ı leng
Gussalar balçığında vâlih ü deng
(Keder yükünün altında kalan ve tasa balçığına şaşkın ve sersem bir şekilde saplanan o topal eşek benim.)


Ne yüküm bir nefes giderici var
Ne biraz çekmeğine yarıcı var
(Ne ağır yükümü bir an kaldıracak var ne de taşımama biraz yardım eden var.)


Har gedây-iken arpaya muhtaç
Gözedürem kurıla başuma tâç
(Arpaya muhtaç bir dilenci eşek iken, başıma taç konmasını beklerim.)


ister iken halaldan rûzî
Varım itdüm haramilere rûzî
(Helalinden rızık isterken bütün malımı eşkıyalara kapatırdım.)


Ger tonuzlara olmaya buyruk
Ah gitdi kulag ile kuyruk
(Eğer o domuzlar için bir emir çıkmazsa, ah bizim kulak ve kuyruğumuz da gitti demektir.)


Hükm-i sultana kola payende
Çarh çakerdürür felek bende
(Padişahın hükmüne, ki dilerim ki daim olsun, dünya kul, felek ise köledir.)
(Şeyhî)

Harnâme, 15. yüzyılda yaşamış Divan şairi Şeyhi tarafından kaleme alınmış, aruzun kısa kalıbı "feilâtün mefâilün feilün" ile yazılmış bir mesnevidir. Aynı zamanda bir göz hekimi olan Şeyhi, Çelebi Mehmet'in göz rahatsızlığını tedavi etmiş, bu hizmetine karşılık kendisine Tokuzlu Köyü hediye edilmiştir. Köye doğru yola koyulan Şeyhi, yolda eşkıyalar tarafından soyulmuş ve dövülmüştür. Bunun üzerine şair, mizahi bir eser olan 126 beyitlik Harnâme'yi kaleme alır.
Şair, sembol olarak kullandığı "eşek"ten hareketle toplumdaki aksaklıkları, insanların kötü yanlarını anlatmıştır. Fakat bunu ince alay ve nükteli bir anlatımla yapmıştır.

Örnek - 3

MEVLİT
Allah adın zikr edelim evvelâ
Vacip oldur cümle işde her kula


Allah adın her kim ol evvel ana
Her işi âsân ide Allah ona


Amine Hatun Muhammed ânesi
Ol sadeften oldu ol dür dânesi


Hem Muhammed gelmesi oldu yakın
Çok alâmetler belirdi gelmedin


Şol kitaplar içre söylenen haber
Zahir oldu vü göründü serteser


Ol gece kim doğdu ol Hayr-ül beşer
Anası anda neler gördü neler


Her kim göründü ise gözüne
Hem dahi vâki olanı özüne


Toğduğun bildirdi ol halka temam
Ne dediğin işid imdi ey hümâm


Dedi gördüm ol habibün ânesi
Bir aceb nur kim güneş pervanesi


Berk urup çıkdı evimden nâgehân
Göklere irdi vü nur oldu cihan


İndiler gökten melekler sâf sâf
Kabe gibi kıldılar evim tavaf
(Süleyman Çelebi)

Mevlit, 15. yüzyılda Bursa'da yaşayan Süleyman Çelebi tarafından mesnevi tarzında yazılan, asıl adı "Vesilet'ün Necat" olan bir eserdir. Eserin yazılmasında İran'dan gelen bir bilginin peygamberler arasında bir fark olmadığını söylemesi etkili olmuştur. Bunun üzerine şair, Hz. Muhammed'in hem doğumdan itibaren hayatını hem de diğer peygamberlerden üstün olan yanlarını, en güzel şekilde anlatmıştır. Bu yönüyle eser, peygamber sevgisini anlatan dinî bir mesnevi özelliği taşır.
Eser, münacat (Allah'a yalvarma), viladet (peygamberimizin doğumu), risalet (peygamberliğin verilişi), miraç (peygamberimizin Allah'ın huzuruna çıkışı), rıhlet (peygamberimizin vefatı) ve dua bölümlerinden oluşur. Mevlit, aruzun "fâilatün, fâilatün, fâilün" kalıbıyla yazılmıştır.
Mevlit'ten aldığımız yukarıdaki parçada şair, annesinin ağzından Hz. Peygamberin doğmadan önce meydana gelen olağanüstü durumları anlatmaktadır. Eserde her beytin kendi içinde kafiyelenmesi (aa, bb, cc.) onun mesnevi nazım şekliyle yazıldığını göstermesi bakımından önemlidir.

Çözümlü Soru - 1
Mesnevi ile ilgili olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Uyak düzeni aa ba ca... biçimindedir.
B) Beyit sayısı, konunun işlenişine göre belirlenir.
C) Daha çok, aruz vezninin kısa kalıplarıyla yazılır.
D) Arap ve Türk edebiyatına iranlılardan geçmiştir.
E) Öyküleme gerektiren konular, bu türde işlenmiştir.
(1996-ÖYS)
Çözüm
Sorunun A seçeneğinde bilgi yanlışı vardır. Mesnevide her beyit kendi içinde uyaklıdır. Buna göre mesnevinin uyak düzeni "aa bb cc..." biçimindedir.
Cevap A

Çözümlü Soru - 2
Aşağıdaki eserlerden hangisi 15. yüzyılda "mesnevi" biçiminde yazılmış bir yergidir?
A) Tazarrunâme B) Kaabûsnâme C) iskendernâme D) Harnâme E) Garipnâme
(1994 - ÖYS)

Çözüm
Sinan Paşa'nın Tazarrunâme'si ve Mercimek Ahmet'in Kaabûsnâme'si düz yazıdan oluşmaktadır. İskendernâme Ahmedi'nin mesnevisidir. Garipnâme Aşık Paşa'nın didaktik (öğretici) Mesnevisidir. Harnâme ise Şeyhi'nin toplumun aksak ve kötü yanlarını işlediği mesnevisidir.
Cevap D

No comments:

Post a Comment